O sene bu senede değil mi?
Hem gaza hem frene aynı anda bastığınız oldu mu ?
Bir yanınız ilerlemek istiyor, Ama diğer yanınız adım atmanızı engelliyor. Sanki biri koş derken, diğeri “dur, ne gerek var” diyor.
İşte bu, kendi kendini sabotaj. Ve tahmin ettiğinizden çok daha yaygın.
Mesela...
“10 yeni müşteri almamız lazım” diyorsunuz.
Plan yapıyorsunuz, ekibinizi organize ediyorsunuz.
Ama zihninizin bir köşesinde bir ses başlıyor:
“10 müşteri nerede? Olsa bile gelir mi? Gelseler de altından kalkabilir misin?”
İşte o küçük şüpheler, Zihninizin aldığı mikro kararlarla sizi yavaş yavaş yoldan çıkarıyor. Ve fark etmeden süreci sabote ediyorsunuz.
Neden mi oluyor bu?
Çoğu zaman iki temel korkudan:
Konforu kaybetme korkusu. Zihniniz diyor ki: “Şu an düzen fena değil. Daha fazlası daha çok stres, daha çok dert demek.”
Yetersiz kalma korkusu. Bir üst seviyeye çıkmak, bilmediğiniz bir oyuna girmek demek. Ve zihniniz bunu riske etmek istemiyor. Yani bir yanımız hedef koyarken, Diğer yanımız frene basıyor.
Bu iç çelişki sürdükçe, pazarlama da strateji de anlamsızlaşıyor. Çünkü asıl mesele “hangi yöne gittiğimiz” değil… O yolda yürümeye “içten” inanıp inanmadığımız.
Peki çözüm?
Kesin bir reçete yok. Ama görünen o ki, uyum şart. Zihinsel uyum. İçsel netlik. Bu da sadece plan yaparak değil, Kendimizi anlayarak ve sonra da ikna ederek mümkün. Ve çoğu zaman… Kendimizi ikna etmek, dışarıyı ikna etmekten çok daha zor. Ama bir kere gerçekten ikna olduysak… Stratejiler, araçlar, sistemler — hepsi bize hizmet etmeye başlıyor.